Geçen yine gösterişli boş bir zaman buldum yine mağduriyetimi yoksunluğunu eksikliğini ve malum yaşananları degerlendirmek adına yaptım tekrar altı kişilik bir toplantı. Ben, Kafka, Dostoyevski, Lidar, Atay, ve Süreyayla. Tek tek sordum tabi abilerim ustalarım nolacak bu halim-iz! Memlekettten umudunu kesmiş kıraathane amcası edası ve tonuyla yönlendirdim soruyu kendilerine.
Başladı Dostoyevski anlatmaya, kısa kısa; "yaşadıkların benim kumar tutkum gibi, içinden ne kadar çıkmaya çalıştıysam kurtulamadım, hatta kaybettikçe daha da sevdalı oldum kumara yuh gene geldi pis numara. Seninki de onun gibi bişey. Kaybettikçe daha da deliriyor insan, gittikçe umursamamaya başlıyor ki bu da kötü. Yani kasa sen değilsin. Her el olmasa da bir el mutlaka kaybedeceksin". Yeter dedim bu kadar karamsarlık yeter. Durumu gören Süreya şairim halime biraz acıklı bakmış olmalı ki " zaten bizi sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar, Afrika dahil", diyerek sustu. Şaşırdım. İlginç buldum. Franz kafka olayı kendince ele almak istercesine döktü aforizmasını ortaya " Sana yazarsam uyuyamıyorum ve bitkin oluyorum. Yazdığımda ise yaşadığım tedirginlik ve korku beni çatlatıyor." Noluyor demeye kalmadan Lidar olayı aydınlatmaya çalışıyor. " ben seni severim sevmesine ama toplum buna hazır değil. " toplantının şokunu atlatamamışlığımın titrek ve şaşkın sesiyle " toplum da benim birey de " ben sevdim ali abi toplumun bi anlamı yoktu o vakitlerde. Sonra Oğuz Atay, toplantıdaki herkesin yaşayışlarından ve kahır dolu hayatlarından biraz daha üzülmüş olmalı ki şu cümle çıktı ağzından "geleceğini kaybetmek yaşanan zamanı da boşlaştırıyor, henüz ayakta kalacak gücüm var, deneyelim sonuç almaya çalışalım. " doğru söylüyorsun dedim Oğuz abi, ama neyi deneyecez? Bizim hevesimiz mi kaldı ? Vakit öldürür gibi yaşamıyor muyuz ? Bizler hayatımız boyunca Aynadaki yüzümüzün aslında ters simetride gözlerimize yansıdığını ve ancak ters bakışta bir kameranın açısıyla düzeldiğini bilmeden yaşamıyor muyuz? Veyahut öğrendik de noldu? Çoğu bilgi bize acı vermekten başka ne işe yaradı? Kuvvetle muhtemel hatta kesinlikle diye sandığımız, ters hayatımızı kendi açısıyla düzelten insanlar bir bir gitmedi mi bu dünyada ? Kırmadılar mı Kalbimizi aynalarımızı? Daha neyi deniyoruz? Hâlâ direnen gücümüze de lanet olsun. Oğuz Atay biraz mahçup olmuştu. Fakat ben mahçup olsun diye söylemedim ki o cümleleri. O da biliyordu tabi. Sonra bana katıldığını belirtmek ister bir tavırla yorgun sesiyle konuştu, çok sevdiğim tutunamayanlar kitabından biz dize sarf etti " beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni bu sefer geride bir şey bırakmadım tasımı tarağımı topladım geldim neyim var neyim yoksa ortaya döktüm beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim". Derin bir sancı hissettim Atayın bu alıntısı karşısında. Sudan çıkmış balık gibiyiz. Acı bedava diye mi bu kadar çekiyoruz anlamadım ki. Hem acımıza bakıp içten içe hoşnut olan insanlar da epey birikti tabi. Onlara da kırık bir selam olsun. Fakat bilsinler ki hoşnut olsunlar diye çekmedik biz onca acıyı. Lidar abimizin isteğiyle bir çay içip bitirdim toplantıyı. Çaylar bendendi sohbet, hepimizden. Yine delirdik sessizce
19 Şubat 2020 Çarşamba
17 Şubat 2020 Pazartesi
Dondurma Sektöründe Rekabet Stratejileri
ALGİDA TARİHÇE
Dünyanın önde gelen dondurma markalarından birisi olan Algida, 1930 yılında kurulan Unilever firmasına aittir. Hollanda kökenli olan Algida Türkiye’ye ilk olarak 1990 yılında giriş yapmış ve Türkiye’nin en çok satan dondurma markası olmayı başarmıştır.
Türkiye dışında Yunanistan, Macaristan, İtalya, Slovenya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ülkelerinde de Algida faaliyet göstermektedir.
Unilever şirketinin en karlı yan şirketi olan Algida Türkiye’ de en çok satışı, 2007 yılında 270 Milyon Euro ciro ile yapmıştır. Algida markasının Logosu kırmızı şeritten oluşan bir kalp, sloganı ise ”Mutluluğu paylaş”dır.
Algida dondurma çeşitleri ise şu şekilde sıralanabilir; Algida, Magnum, Cornetto, Max, Fruttare, Carte d’Or, Vienetta, Algida Maraş Usulü.
GOLF TARİHÇE
Golf Dondurma, 1998 yılından itibaren faaliyet gösteren Schöller Firmasının 2003 yılında Natura Gıda San. ve Tic. A.Ş. Tarafından satın alınmasıyla Bursa’ nın Akçalar Beldesinde kurulu olan fabrikada üretilmektedir. Fabrikanın tamamı, Alman teknolojisi ile kurulmuş modern bir tesistir. Üretim kapasitesi, yeni makine hatları ve tesisleri yapılarak büyümekte ve gelişen teknolojiye uygun yatırımlar yapılmaktadır.
Natura Gıda; 2014 yılında Kahramanmaraş’ ta fabrika açarak Türkiye içerisindeki 2. üretim tesisini kurmuştur.
Natura Gıda, Türkiye’ de bir ilke imza atarak taze sütten üretilen dondurmalarıyla Golf markasını ortaya çıkarmıştır ve Impulse, Take Home ve Catering olmak üzere üç ana grupta üretim yapmaktadır. Dondurma üretiminde lezzeti belirleyen iki ana hammadde olan süt ve çikolata konusundaki tecrübe ve avantajını, bu seçkin girdilerdeki uzmanlığını dondurma yapma konusunda da gayet bonkör kullanmaktadır. Natura Gıda, TSE standartlarına göre dondurmada süttozu kullanımı yeterli iken, daha iyisini yapmayı, taze süt kullanmayı tercih etmiştir. Diğer ürünlerinde olduğu gibi Golf’ ün de kapasitesi ve yeni ürün çeşitleriyle, bir taraftan dondurma tüketimini sezonluk olmaktan çıkarıp 12 aya yaymayı ve bu pazarın büyümesine katkıda bulunmayı, diğer taraftan da ülke insanına istihdam ve ekonomiye katma değer sağlamayı amaçlamaktadır.
Türk insanını ve damak tadını iyi etüt etmiş ve alanında uzmanlaşmış olan Natura Gıda, girdiği pazarlarda da kendi kategorisinin lideri olmayı hedeflemektedir. Müşteri memnuniyeti, hijyen ve Ar-Ge konusunda verdiği önemle hız kesmeden büyüyen Golf Dondurma’nın en büyük başarısı; belli ürünlerde lider olan ve o ürünle dünyada tanınan ülkelerde aynı kategorideki ürünleri satabilmektir. Başarısının arkasındaki temel nedense, satıcı ve son kullanıcı konumundaki müşterilerin görüşlerini dikkate alması ve sürekli kendini geliştirmesidir.
PANDA TARİHÇE
Has Gıda, 1984 yılında yerli sermaye ile kurulmuş Türkiye’nin ilk endüstriyel ambalajlı dondurma üreticisidir. Yerli marka olarak görünen firma Vedat Bahar isimli Türkiye cumhuriyeti vatandaşı bir iş adamına aittir.
PANDA, kurulmasından çok kısa zaman sonra yaptığı ihracat ataklarıyla da gösterdi. 1980’li yılların sonunda Türki Cumhuriyetler’le başlayan ihracatını bugün Kosova, Arnavutluk, Bosna ve Makedonya gibi Balkan ülkelerine taşıyan PANDA, dondurma satışlarını bu pazarlarda da devam ettiriyor. PANDA’nın çeyrek yüzyıllık öyküsünde 200’e yakın ürün çeşidi bulunuyor.
1.000’in üzerinde çalışanı bulunan firma her yıl vergi rekortmenleri arasında girmektedir.
DONDURMA SEKTÖRÜ REKABET STRATEJİLERİ
Dondurma sektörü, uzun yıllardır hayatımızda olan ve tarihsel süreç içinde; buza eklenen şarap, ezilmiş meyveler, bal, şerbet gibi çeşitli katkı maddeleriyle mevsimlik keyif veren önemli bir gıda maddesi olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise bu sektör oldukça gelişen ve neredeyse çeşitli pazarlama stratejileriyle mevsimlik olmaktan öteye geçen bir gıda sektörü halini almıştır.
Dünyada 70 milyar Euro tutarında 17 milyar litre dondurma tüketiliyor. Nüfusa oranladığımızda, bir kişi yılda 30 külah tüketiyor. Bir Amerikalının 26 litre, Yeni Zelandalının 18 litre tükettiği hesap edilirse; önümüzdeki yıllarda dünyadaki dondurma tüketimi en fazla gelişecek alanlardan biri durumunda.
İnsan, ferahlatıcı serinletici ve şekerli bu tadı talep ettiği andan itibaren dondurma kısa zamanda herkes için aranan bir tat haline gelmiştir. Bu özelliği için tercih edilen dondurmanın tarihi yaklaşık M.Ö 200 yılına kadar dayanmaktadır.
Genel olarak dondurma ilk olarak 3000 yıl kadar önce, Çinliler tarafından üretilmiştir. Aztekler, 15. yüzyılda dağların tepelerinden aldıkları karları, yemeklerini ve içeceklerini soğutmak için kullanırken, Peru ve Kolombiya’daki Andres dağlarındaki karlar da soğutma amaçlı kullanılmıştır. Portekizlilerin ve İtalyanların, Latin Amerika’ya gelmesiyle bilinen anlamda dondurma yaygınlaşmıştır. Kar ve şekeri karıştırarak bir çeşit dondurma yapmayı bilen Portekizli ve İtalyanlar burada vanilya ve kakao ile tanışarak vanilyalı ve çikolatalı dondurmanın buluşuna yol açarlar.
Algida Türkiye, dondurma pazarında Endonezya, Vietnam ve Hindistan ile birlikte en fazla büyüyen pazarlar arasında. 213 milyon litre ile Türkiye, dünyada ciroya göre 14, litreye göre ise 18’inci sırada yer alıyor.
Dünyanın en büyük dondurma üreticisi Unilever, Türkiye’de Çorlu’dan sonra ikinci fabrikasını Konya’ya kurdu. Bu yıl hizmete girecek fabrika, ihracat stratejisi bakımından da önemli bir tesis.
Sektörün ikinci büyüğü olan Golf da Kahramanmaraş’ta bir tesis kurdu. Geçen yıllarda burada bir süt fabrikası kuran Ülker, dondurma fabrikasının yanı sıra burada bir de keçi çiftliği kurdu. Grup, burada Maraş Dondurması ürünlerini gerçekleştirecek.
Panda’nın da Trakya’da yeni fabrikasını 2013 yılında hizmete açtı.
Dondurma Sektörü-Rekabet analizi Dondurma, dünyanın en çok sevilen yiyecek ürün gruplarından biridir. Dünya üzerinde 70 milyar $’dan fazla bir pazar büyüklüğüne sahip olan bu pazar, Türkiye için de son derece önemli bir durumdadır. Türkiye yaklaşık 2 milyar $’lık bir Pazar büyüklüğüne sahip. Bundan dolayıdır ki birçok marka Türkiye yatırımlarını ve pazarlama faaliyetlerini arttırıyor. Türkiye pazarında 2 büyük oyuncu var. Bunlar Unilever’in sahibi olduğu Algida ve Ülker grubunun sahibi olduğu Golf. Yolladığı basın bültenindeki verilere göre pazarın %77’sine sahip olan Algida, Çorlu fabrikasına ek olarak Konya’da 100 milyon doları aşan bir fabrika yatırımı yaptı ve liderliğini pekiştirdi.
Algida (lider işletme) Algida’nın bugün Türkiye pazarında 90’ın üzerinde ürünü vardır ve pazarın %77’sine sahip tir. Algida ‘nın, Türkiye’de 2015 yılı cirosu tahmini olarak 1,7 Milyar TL dir . Algida, farklı isimlerle diğer ülkelerde de faaliyet göstermektedir. İtalya’da Algida, Almanya’da Langnese, Brezilya’da Kibon, Hollanda ve Portekiz’de de Ola gibi çeşitli isimler kullanılmıştır. 213 milyon litrelik pazarda tüketimin %55’i ev dışında, %45’i ise ev tipi ürünlerde gerçekleşti. Geçen yıla oranla %13’lük bir büyüme yaşanan pazarda, son 3 yıllık istikrarlı büyümenin oranı %18,2 oldu. Algida başlıca ürünleri: Magnum, Cornetto, Max, Carted’Or, Viennetta, Maraş Usulü, Nogger, Twister Marka Konumlandırma: Sağlığa önem veren, kaliteli, lezzetli, hijyenik, uzman ürün.
Algida Türkiye pazarına girmeden önce Panda Pazar liderliğine sahip dondurma işletmesiydi. pazar liderine atak yaparak onun mevcut konumunu kendi lehine çevirmiştir. Bunun yanı sıra Unilever gibi dünya devi işletmeler özellikle süpermarketlerde saldırgan stratejiler izleyerek pazarın kaymağını yeme davranışını göstermektedirler. Bunu gerçekleştirirken, büyük marketlerde kendi ürünlerini satma zorunluluğu getirme, rakip markanın ürününü satarsa diğer süpermarketlerde indirimli satma gibi caydırıcı stratejilerle pazarda lider olmanın yollarını aramaktadırlar. Algida da bu stratejileri oldukça iyi gerçekleştirmektedir. Günümüzde pek çok süpermarket yalnızca Algida ürünlerini satmaktadır. Aynı zamanda piyasadaki liderliği korumak adına pozisyon koruma stratejisi benimsemektedir.
Algida’nın açıkladığı verilere göre pazardaki diğer istatistikler ise şöyle sıralanıyor:
·
Algida, pazara girdiği yıl (1990) 0,3 litre olan
yıllık kişi başı dondurma tüketimini, 2012 yılı sonu itibarıyla 14 katına
çıkararak 4,1 litreye ulaştırdı.
·
213 milyon litrelik pazarda tüketimin %55’i ev
dışında, %45’i ise ev tipi ürünlerde
gerçekleşti.
·
Geçen yıla oranla %13’lük bir büyüme yaşanan
pazarda, son 3 yıllık istikrarlı
büyümenin oranı %18,2 oldu.
·
Algida’nın bugün Türkiye pazarında 90’ın
üzerinde ürünü bulunmaktadır.
Golf (Meydan Okuyucu) Golf, şuanda pazarda ikinci durumdadır Golf rakibi ve sektörü lideri Algida’dan farklı olarak Anadolu’nun geleneksel damak tadını ve alıştığı dondurma lezzetini sürerek pazarda hakim olmayı amaçlıyor. Ülker Golf’ün pazara girdiği 2003 yılında Türkiye’de kişi başına tüketim miktarı 1,1 litreyken 2015 yılında bu rakam kişi başına 5 litreye çıkmış durumda. Üretim kapasitesini her yıl arttırarak 100 milyon litre kapasiteye ulaşmıştır.
Ülker Golf inovasyona çok önem vermektedir. 2012 yılı itibarıyla fabrikalarında 450 farklı ürün üretilmektedir. Her yıl ortalama 15-20 arasında yeni ürün piyasaya sunulmaktadır.
Golf Muller markası ile Suriye pazarının da lideri olan Ülker Golf, 2011 yılında gerçekleştirdiği Suudi Arabistan yatırımıyla Ortadoğu’da 60 milyon litrelik üretim kapasitesine ulaşmıştır. Belli başlı markaları; Bravo, Hobby, Coco Star – Metro Nut, Lungo – Fantasia, Roko, Woople, Royal, Sizin İçin, Maxima, Maraş Usulü ‘dür.
Golf rakibi ve sektörü lideri Algida’dan farklı olarak Anadolu’nun geleneksel damak tadını ve alıştığı dondurma lezzetini sürerek pazarda hakim olmayı amaçlıyor.
Bunun için de resmi amacını “Amacımız, Maraş’a özgü salebin o eşsiz lezzeti, keçi sütü ve özel tekniklerle üretilen; diğer dondurmalardan çok daha kıvamlı, çatal bıçakla kesilerek yenen Maraş dondurması keyfini dünyanın neresinde olursa olsun tüketicimize yaşatmaktır.” Olarak belirlemiştir. Algida’nın yabancı menşeili bir marka olması ve gelenekse tatlara aşina olmayan yapısını değerlendirerek lezzet stratejisini oluştururken kanattan saldırıyı hedefliyor.
Her ne kadar Golf, meydan okuyucu olarak belirlense de zaman zaman rakibi Algida’nın ürünlerini uyarlamaktan öteye gidemiyor. Rakibinin pazar payını daha köklü ve yenilikçi bir şekilde ele geçirmek gibi cepheden saldırı stratejilerini benimsemek işletme için pek güvenilir olmayan bir yol gibi duruyor.
Panda (Takipçi) Firma, pazarlama stratejilerini belirleme süreçlerinde marka bilinirliği, ürün bilinirliği, tüketici tercihleri gibi araştırmaları belirli periyotlarda yapmaktadır. Genel olarak Algida ve yerel rakibi Golf’ün stratejilerini ve ürünlerini uyarlama ve taklit stratejisi izlemektedir. Ülkemizin ilk yerli sermaye ile kurulmuş dondurma üreticisi olmasına rağmen Pazar payını Algida’ya kaptırmıştır. Golf ve Panda dondurmalarının ikisinin de üretimleri rakipleri Algida’nın ürün özelliklerini tam anlamıyla yansıtmaktadır.
Firma, pazarlama stratejilerini belirleme süreçlerinde marka bilinirliği, ürün bilinirliği, tüketici tercihleri gibi araştırmaları belirli periyotlarda yapmaktadır. Genel olarak Algida ve yerel rakibi Golf’ün stratejilerini ve ürünlerini uyarlama ve taklit stratejisi izlemektedir. Ülkemizin ilk yerli sermaye ile kurulmuş dondurma üreticisi olmasına rağmen Pazar payını Algida’ya kaptırmıştır. Golf ve Panda dondurmalarının ikisinin de üretimleri rakipleri Algida’nın ürün özelliklerini tam anlamıyla yansıtmaktadır.
Panda, takip eden işletme olarak belirlenmesine karşın zaman zaman meydan okuyucu saldırgan stratejiler de göstermektedir. Özellikle son günlerde gerçekleştirdiği Algida dondurmalarına eleştiri niteliğinde olan reklam filmiyle sinsice bir harekette bulunmuş ve kanattan saldırıda bulunmuştur.
Hedef kitle analizi Hedef tüketici: 7'den 70'e dondurma seven herkes ve her gelir grubundaki insanlar. Birincil hedef kitle: 5-35 yaş arası çocuk ve genç grubu. İkincil hedef kitle: 35-60 yaş arası orta yaş grubu.
Birincil hedef kitle: Çocuklar ve Gençler Çocuklar daha çok tüketici konumundadır. Satın alma eylemini aileler gerçekleştirmektedir. Bu yüzden reklam kampanyasında ailelere sağlık açısından güvenilir olduğu ve çocuklara ise eğlenceli ve lezzetli olduğu gösterilecektir. Çocukların medya kullanım alışkanlıkları, genellikle televizyon ve internettir. Yaz aylarında okulların tatil olması ile tv ve internet kullanımı artmaktadır. Günde ortalama 5 saatlerini tv izleyerek, 4 saatlerini ise internet ortamında geçirmektedirler. Gençler hem tüketici hem de satın alma eylemini gerçekleştiren kişilerdir. Gençlerin medya kullanım alışkanlıkları, tv, internet, dergi, gazete, radyo ve billboardlardır. Öğrenci olan gençler yaz aylarında okulların tatil olması ile dijital medya ile daha çok vakit geçirmektedir. Çalışan genç kadın-erkek grubu ise trafikte radyo, iş yerinde gazete ve açık havada billboard reklamlarına maruz kalmaktadır. Çalışmayan genç kadın-erkek grubu daha çok tv ve açık hava reklamlarına maruz kalmaktadır.
İkincil hedef kitle: 35-60 yaş arası orta yaş grubu Orta yaş grubundan evli veya bekar erkekler ve kadınlar, beslenmesine ve sağlığına dikkat edenler, Gazete ve dergilerin gıda sayfalarını takip edenler, Kaliteli yaşamayı sevenler, kaliteli olanı arayanlar, Sağlık kavramına önem veren bireylerdir. Medya kullanım alışkanlıkları, gazete, dergi, tv ve radyolardır.
Çocuklara Max, gençlere Cornetto, annelere Carte d’or ürünleriyle ulaşan kuruluş, “premium” markası Magnum’u kentli, üst gelir ve A gelir grubu genç kadınların ürünü olarak konumlandırıyor. Magnum, özgür, güçlü ve ne istediğini bilen kadınların tercihi seksi bir marka olarak belleklere yerleşiyor.
Fatih GÜNEŞ
Örgütsel Davranışa Genel Bakış / Makalem
Örgütsel davranış: Bir saha çalışması olup örgüt içindeki birey ve grupların davranış ve tutumlarını anlamayı açıklamayı ve geliştirmeyi amaçlayan, ilgi alanı insan ve örgütler olan bir disiplindir.
Amacı: Örgüt içindeki insan davranışlarını anlamak, çalışanı daha etkin ve başarılı kılmaktır.
Örgütsel davranış: Bir saha çalışması olup örgüt içindeki birey ve grupların davranış ve tutumlarını anlamayı açıklamayı ve geliştirmeyi amaçlayan, ilgi alanı insan ve örgütler olan bir disiplindir.
Madem Örgütsel Davranış insanın şekillendirdiği örgütü yine insan temelinde inceliyor, bu incelemeler de bize gösterecektir ki disiplin bu ilişkilerin kural ve prensiplerini tanıtarak kendimizi ve birlikte çalıştığımız insanları anlamamızda onları yönetmemizde örgütlere yardımcı olmaktadır (Güven, 2017).
Örgütsel Davranışın Dört Temel Karakteristikliği vardır;
Bilimsel yöntemi kullanarak araştırmalar yapar,
Birey, grup ve örgütler üzerinde odaklanır,
Doğası gereği disiplinler arası bir yapıdadır
Örgütün etkin bir biçimde çalışması ve bireyin başarısı üzerinde durur.
Örgütsel Davranış İş Yaşamında Neden Önemlidir?
X kuramı: İş yaşamı iyiyse
Y Kuramı: İş yaşamı kötüyse ve Y kuramı yaklaşımını ‘’McGregor’’ileri sürmüştür.
Davranışların Sosyal Bilimler İçindeki 3 Temel Disiplini
1-)Psikoloji : İnsan davranışları üzerinde çalışan temel disiplinlerden biridir. Bireylerin temel tutumları, kişilik özellikleri, algı, güdü ve davranışları üzerinde çalışır. Psikolojinin temel odağı; insanı bir bütün olarak ele almasıdır.
2-)Sosyoloji :Toplumu inceleyen bilim dalıdır.
3-)Antropoloji : İnsan ve insan davranışlarının bütün olarak incelenmesi üzerinde durur ve temel ilgi alanı insanın yarattığı kültür konusudur.
Profesyonel çalışmalar üzerinde yapılan bir çalışmada insanların iş performanslarıyla ilgili üç önemli faktör ;
Yönetim ve organizasyon
Bilgi teknolojileri
İşyeri diz aynıdır
Greenberg Çalışma Yaşamına İlişkin Temel Düşünce ve Gelişmeler
Örgütsel davranış örgütlerin her zaman dinamik bir yapıda olduğunu ve her zaman değiştiğini öngörür.
Örgütsel davranış disiplini örgüt içerisinde davranış açıklayabilecek tek ve en iyi bir davranış ve davranış modelinin olmadığını, farklı durumlarda farklı yaklaşımların kullanabileceğini benimser.
Durumsallık Yaklaşımı: Özel bir hareketi veya davranışın farklı ortamlarda farklı sonuçlarının olabileceğini ifade eder.
Örgütsel Davranış, Küresel Ekonomi ve Uluslararası Ticaret
Küreselleşme en basit bir biçimde dünyadaki örgüt ve insanların birbirine kültürel, ekonomik politik, teknolojik ve çevresel açılardan bağlanmasıdır(Uysal, 2017).
Not: Etnik, din, cinsiyet, yaş, bölgesel farklılıkları nedeniyle kültürdeki farklılıklar da bir diğer sorun alanıdır.
Kozmopolit: Küresel yönetici, başka kültürlere saygılı ve onların bu farklılıklarına olumlu yaklaşan bir kişidir.
–Kozmopolit bir yönetici, başında bulunduğu küresel şirketin örgüt kültürünü yine içinde yaşadığı ulusal kültüre özgü bir biçimde algılar
–Çok uluslu şirketler dünyanın farklı uluslarıyla ticaret yapan çıktılarının yaklaşık %25’ini buralara yönlendiren ancak esas yönetim merkezleri tek bir ülkede olan buradan yönetilen şirketlerdir.
Küreselleşme sonucu ortaya çıkan önemli olgu: Kendi kültürleri dışında yaşayan çalışanların karşılaştıkları farklı kültürler ve buna uyum süreçleridir. Çalışma yaşamının temelinde yatan şey kâr etmektir.
Kültür: Bir dizi gelenek görenek, değer ve inançlardan oluşan, bir ortak paydayı paylaşan insanların oluşturduğu bir yapıdır.
Vatan Uyum Süreci: İnsanların altı ay bir seneye yakın bu kültür de yaşayıp kendi orijinal kültürlerine veya ülkelerine döndükleri zaman bu seferde kültüre uyum sağlamada zorlanma durumudur.
Örgütsel Davranışın Tarihsel Gelişimi
Örgütsel davranışın tarihsel gelişimi göz önüne alındığında yönetim sürecinin gelişimine paralel bir sürecin olduğu görülmektedir. Sanayi İnkılabı ile başlayan süreçten günümüze kadar örgütsel davranışın gelişiminde birçok hususun etkili olduğu ifade edilebilir. Klasik yönetim anlayışı olarak tabir edilen yaklaşımın genel varsayımları incelendiğinde etkinlik ve verimlilik sağlamada en önemli unsurun iyi bir örgüt yapısı tasarlamak olduğu iddia edilmektedir. Bu yaklaşımın insan unsuruna bakış açısı, insanın yapıya uyum sağlayan bir varlık olarak görmesidir. Bu anlamda insan, insan davranışı ve insanın sosyal yönünü örgüt yapısından sonra ikinci planda gören bir anlayışın olduğu görülmektedir. İnsan tıpkı bir makine gibi örgüt yapısına uyum sağlayan bir varlıktır ve maddi unsurlar insanı motive etmektedir görüşü söz konusudur. Daha sonra 1920-1933 yılları arasında fiziksel faktörlerin üretim miktarına ve çalışan verimliliğine etkisini incelemeyi amaçlayan ve sekiz yıl süren Hawthorne Araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Uygun ısı, ışık gibi ortam koşulları ve para gibi maddi faktörlerin çalışanların üretim miktarına etkileri incelenmiştir. Fiziksel koşullar istenilen düzeyde de olsa, istenmeyen düzeyde de olsa çalışan performansının arttığı gözlemlenmiştir. Araştırmalarını yoğunlaştıran bilim adamları, fiziksel faktörler dışındaki faktörleri tespit etme gayesiyle çalışanlar ile bir dizi mülakatlar gerçekleştirmiştir. Bu anlamda araştırmaların bulgularına göre maddi unsurlar gibi bazı fiziksel faktörler çalışan performansı üzerinde etkilidir, fakat üretimin kapasitesini fiziksel koşullar değil sosyal koşullar belirlemektedir. Bu bulgu yönetim düşüncesinde bir paradigma kırılmasına neden olmuştur. Etkinlik ve verimliliğin en önemli koşulu insan ve insan sosyal yönüdür bakış açısı kabul görmeye başlamıştır. Hawthorne Araştırmaları örgütsel davranışın tarihsel gelişimi bakımından kırılma noktalarından birisidir ve oldukça önemli bir gelişmedir. Neo klasik yönetim anlayışının doğmasına neden olan bu gelişmeden sonra insan ve insan davranışının önemi de ortaya çıkmıştır. Günümüzde ise rekabetin ve makro dinamiklerin etkisiyle şekillenen iş yaşamında insan bilgi ve değer yaratan en büyük unsurdur görüşü hâkimdir. Örgütsel davranışın tarihsel gelişiminin yönetim anlayışının tarihsel gelişimine paralel olduğu bilgisinin yanı sıra, özellikle Hawthorne araştırmalarından sonra Birleşik Krallık ve Amerika’da insanın sosyal-psikolojik yönüne ilişkin yapılan araştırmalara verilen fonlarda meydana gelen artışın, alanın gelişimine büyük katkılar sağladığını söylemek mümkündür (Uslu, 2019).
Örgütsel Davranışın Birey ve Örgüt Açısından Önemi
Bir örgütün temel kaynağı olan insan unsuru tüm örgütsel yapıların çalışma düzenini, biçimini, kültürünü, sosyal yaşamını ve temelini oluşturan dinamik ve sosyal varlıktır. Örgütler, içinde çalışan bireylerden oluşur. Bu nedenle birey, örgütsel davranışın merkezi bir elemanıdır ve ister tek başına, ister grup içinde olsun örgütün beklentilerine cevap veren veya dışsal çevreden etkilenerek örgütü etkileyen bir faktördür.
Örgütlerde kişilik değerlendirme, sadece işe alım aşaması ve insan davranışlarını daha iyi anlama hususlarında değil; bunlarla birlikte, kariyer yönetimi liderlik, müşteri ilişkileri yönetimi ve takım çalışması gibi birçok örgütsel aktivite bakımından da önemli bir konudur. Benzer şekilde kişiliğin, örgütsel başarıda kritik role sahip olan iş performansı, yaratıcılık, eğitimin başarısı, kariyer gelişimi ve liderlik etkinliği gibi önemli örgütsel çıktılarla bağlantılı olduğuna dair bulgulara ulaşılmıştır. Örgüt içinde meydana gelen gerginlik çatışmaların azaltılmasında, çalışanların kişilik özelliklerinin örgüt içindeki bireyler ile uyuşup uyuşmaması önemli bir husustur. Çünkü bireyin kişiliği iş çevresinden etkilendiği gibi aynı zamanda iş çevresini de etkileyebilir. Örneğin uyumsuz kişiliğe sahip bir birey, örgüt ortamını olumsuz etkileyebilir. Dolayısıyla kişiliğin insan ilişkilerindeki rolü de dikkate alınmalıdır. Kısacası birçok bireysel ve örgütsel süreçle ilişkili olduğu tespit edilen kişiliğin örgütsel ve bireysel performans açısından önemli bir konu olduğu aşikârdır. Bu bakımdan kişilik konusu, sadece işe alım sürecinde değil, örgütü ilgilendiren diğer alanlarda da ele alınması ve üzerinde bilimsel çalışmalar yapılması gereken bir alandır.
Makro çevre faktörlerinin değişim hızının artması örgütlerin sürdürülebilirliğini giderek zorlaştırmaktadır. Bu doğrultuda örgütler temel amaçlarını gerçekleştirebilmek ve sürdürülebilirliğini sağlamak için çeşitli strateji ve politikalar benimsemek zorundadırlar. Söz konusu strateji ve politikaların gerek belirlenebilmesinde gerekse uygulanabilmesinde örgütü oluşturan en temel birim olan insan faktörünün önemi her geçen gün artmaktadır. Örgütsel kaynakların etkin kullanılabilmesi için örgütlerin stratejik amaçlara ulaşmalarında kilit rol oynayan en önemli faktörlerden birisi, uygun personeli ihtiyaç duyulan pozisyona istihdam edebilmektir. Bu noktada çalışanların kişilik özelliklerinin değerlendirilmesi iş-işgören uyumunun sağlanmasında önemli rol oynamaktadır. Yapılan literatür incelemesinde çalışan ya da işgören adaylarının kişilik özelliklerinin değerlendirilmesinin örgüte etkin işe alım, çalışanların daha verimli yönetilebilmesi, örgüt içi ilişkilerin iyileşebilmesi, müşteri ilişkilerinde iyileşmeler gibi hususlarda önemli role sahip olduğu görülmektedir. Nihayet, örgütlerin ve araştırmacıların üzerinde durması önerilen hususlar aşağıda sıralanmıştır. Araştırma önerileri; Kişilik kavramının çevresel ve kalıtımsal faktörlerden ne derecede etkilendiğinin daha belirgin hale gelebilmesi için konuya ilişkin daha fazla bilimsel çalışmalara ihtiyaç duyulduğu, İşe alım aşamasında kişilik değerlendirme testlerinin ne derece etkin ve verimli olduğu, İşe alım ve terfi kararlarında kişilik özelliklerinin değerlendirilmesi hususunda nasıl daha etkin olunabileceği konularında daha fazla bilimsel araştırma yapılması gerekmektedir. Uygulama önerileri; Örgütlerin bünyelerinde kişilik değerlendirme sistemlerini kurmaları ya da örgüt büyüklüğüne göre söz konusu hizmetten dış kaynak kullanımı yolu ile yararlanılması, İşe alım ve terfi kararlarında pozisyonun gerektirdiği niteliklerden yola çıkılarak oluşturulan kriterlere uygun kişilik özelliklerinin tespit edilmesi ve adayların ilgili teste tabi tutulması, Orta ve üst kademe yöneticilerinin beşeri ilişkilerde daha etkin olabilmeleri ve görevlerini daha etkili bir şekilde yerine getirebilmeleri için kişilik konusu hakkında eğitim programlarının düzenlenmesi, Çalışanların örgüt içi çatışmalarda daha etkin olabilmeleri ve örgüt içi pozitif bir atmosfer oluşturabilmek için periyodik eğitim programlarına yer verilmesi (kişilik, empati, başkalarını anlama ve farklılıkları görebilme hususlarında) gibi hususlar örgütlerin uygulamalarına dahil edilebilir.
Sonuç olarak Örgütsel davranışın günümüz dünyasında gelişimini hızlı bir şekilde sağlarken sosyal ve kültürel değerlerimizin değiştirdiğini özellikle rekabet alışkanlığımıza yoğunlaştığımız, toplumsal ve örgütsel yaşamın, bireyi etkilediği bir dinamizme sahip olduğu kaçınılmazdır. Bu dinamizmin örgütlerin ve bireylerin sosyal birer varlık olduğunu birbirlerinin ayrılmaz bir bütün olduğunu ve insan unsurunun bu bütünün en önemli kaynağı olduğu görülmektedir.
Örgütler konusunda fikirler üreten bilim adamlarının da genel kabulüdür ki içinde insan unsurunun olmadığı hiçbir yapı veya organizasyon düşünülememektedir. Sonradan oluşturduğumuz tüm yapıların temel unsurudur insan. Kullandığımız teknolojiler, alt yapılar, mekanik aletler ne kadar etkin olursa olsun insan davranışlarından bağımsız işleyen bir örgüt düşünülemez. Zaten insan doğası gereği içinde bulunduğu yapıları kendi düşünce sistematiği içinde organize etmekte ve etkilemektedir. İşte bu etkileşimin doğal bir sonucudur örgüt yapılarının incelenmesi ve örgütsel davranış diye bir disiplin alanının oluşması. Tüm çerçevesini insan öğesine bağladığımız Örgütsel Davranış disiplini örgüt içinde çalışan insanlara yöneliktir. Örgütsel Davranış disiplininin amacı ise insan davranışlarını anlamak ve örgüt içindeki çalışanı daha etkin ve başarılı kılmaktır. Örgütsel Davranış disiplinin temel zihniyeti incelendiğinde ise açıkça görülecektir ki Örgütsel Davranış sadece yöneticilere yönelik bir disiplin değildir. Örgütsel Davranış genelde örgüt içinde çalışan herkes için geçerlidir.
Kaynakça
Uslu, O. (2019). Örgütsel Davranış Ders Notları.
Güven, E. (2017). Örgütsel Davranış Ödev Notları.
https://alonot.com/orgutsel-davranis-ozet-ders-notlari/
http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423904889.pdf
www.ilhanuysal.com › ders_notlari › isg › orgutsel_davranis Uysal, İ. (2017).
Amacı: Örgüt içindeki insan davranışlarını anlamak, çalışanı daha etkin ve başarılı kılmaktır.
Örgütsel davranış: Bir saha çalışması olup örgüt içindeki birey ve grupların davranış ve tutumlarını anlamayı açıklamayı ve geliştirmeyi amaçlayan, ilgi alanı insan ve örgütler olan bir disiplindir.
Madem Örgütsel Davranış insanın şekillendirdiği örgütü yine insan temelinde inceliyor, bu incelemeler de bize gösterecektir ki disiplin bu ilişkilerin kural ve prensiplerini tanıtarak kendimizi ve birlikte çalıştığımız insanları anlamamızda onları yönetmemizde örgütlere yardımcı olmaktadır (Güven, 2017).
Örgütsel Davranışın Dört Temel Karakteristikliği vardır;
Bilimsel yöntemi kullanarak araştırmalar yapar,
Birey, grup ve örgütler üzerinde odaklanır,
Doğası gereği disiplinler arası bir yapıdadır
Örgütün etkin bir biçimde çalışması ve bireyin başarısı üzerinde durur.
Örgütsel Davranış İş Yaşamında Neden Önemlidir?
X kuramı: İş yaşamı iyiyse
Y Kuramı: İş yaşamı kötüyse ve Y kuramı yaklaşımını ‘’McGregor’’ileri sürmüştür.
Davranışların Sosyal Bilimler İçindeki 3 Temel Disiplini
1-)Psikoloji : İnsan davranışları üzerinde çalışan temel disiplinlerden biridir. Bireylerin temel tutumları, kişilik özellikleri, algı, güdü ve davranışları üzerinde çalışır. Psikolojinin temel odağı; insanı bir bütün olarak ele almasıdır.
2-)Sosyoloji :Toplumu inceleyen bilim dalıdır.
3-)Antropoloji : İnsan ve insan davranışlarının bütün olarak incelenmesi üzerinde durur ve temel ilgi alanı insanın yarattığı kültür konusudur.
Profesyonel çalışmalar üzerinde yapılan bir çalışmada insanların iş performanslarıyla ilgili üç önemli faktör ;
Yönetim ve organizasyon
Bilgi teknolojileri
İşyeri diz aynıdır
Greenberg Çalışma Yaşamına İlişkin Temel Düşünce ve Gelişmeler
Örgütsel davranış örgütlerin her zaman dinamik bir yapıda olduğunu ve her zaman değiştiğini öngörür.
Örgütsel davranış disiplini örgüt içerisinde davranış açıklayabilecek tek ve en iyi bir davranış ve davranış modelinin olmadığını, farklı durumlarda farklı yaklaşımların kullanabileceğini benimser.
Durumsallık Yaklaşımı: Özel bir hareketi veya davranışın farklı ortamlarda farklı sonuçlarının olabileceğini ifade eder.
Örgütsel Davranış, Küresel Ekonomi ve Uluslararası Ticaret
Küreselleşme en basit bir biçimde dünyadaki örgüt ve insanların birbirine kültürel, ekonomik politik, teknolojik ve çevresel açılardan bağlanmasıdır(Uysal, 2017).
Not: Etnik, din, cinsiyet, yaş, bölgesel farklılıkları nedeniyle kültürdeki farklılıklar da bir diğer sorun alanıdır.
Kozmopolit: Küresel yönetici, başka kültürlere saygılı ve onların bu farklılıklarına olumlu yaklaşan bir kişidir.
–Kozmopolit bir yönetici, başında bulunduğu küresel şirketin örgüt kültürünü yine içinde yaşadığı ulusal kültüre özgü bir biçimde algılar
–Çok uluslu şirketler dünyanın farklı uluslarıyla ticaret yapan çıktılarının yaklaşık %25’ini buralara yönlendiren ancak esas yönetim merkezleri tek bir ülkede olan buradan yönetilen şirketlerdir.
Küreselleşme sonucu ortaya çıkan önemli olgu: Kendi kültürleri dışında yaşayan çalışanların karşılaştıkları farklı kültürler ve buna uyum süreçleridir. Çalışma yaşamının temelinde yatan şey kâr etmektir.
Kültür: Bir dizi gelenek görenek, değer ve inançlardan oluşan, bir ortak paydayı paylaşan insanların oluşturduğu bir yapıdır.
Vatan Uyum Süreci: İnsanların altı ay bir seneye yakın bu kültür de yaşayıp kendi orijinal kültürlerine veya ülkelerine döndükleri zaman bu seferde kültüre uyum sağlamada zorlanma durumudur.
Örgütsel Davranışın Tarihsel Gelişimi
Örgütsel davranışın tarihsel gelişimi göz önüne alındığında yönetim sürecinin gelişimine paralel bir sürecin olduğu görülmektedir. Sanayi İnkılabı ile başlayan süreçten günümüze kadar örgütsel davranışın gelişiminde birçok hususun etkili olduğu ifade edilebilir. Klasik yönetim anlayışı olarak tabir edilen yaklaşımın genel varsayımları incelendiğinde etkinlik ve verimlilik sağlamada en önemli unsurun iyi bir örgüt yapısı tasarlamak olduğu iddia edilmektedir. Bu yaklaşımın insan unsuruna bakış açısı, insanın yapıya uyum sağlayan bir varlık olarak görmesidir. Bu anlamda insan, insan davranışı ve insanın sosyal yönünü örgüt yapısından sonra ikinci planda gören bir anlayışın olduğu görülmektedir. İnsan tıpkı bir makine gibi örgüt yapısına uyum sağlayan bir varlıktır ve maddi unsurlar insanı motive etmektedir görüşü söz konusudur. Daha sonra 1920-1933 yılları arasında fiziksel faktörlerin üretim miktarına ve çalışan verimliliğine etkisini incelemeyi amaçlayan ve sekiz yıl süren Hawthorne Araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Uygun ısı, ışık gibi ortam koşulları ve para gibi maddi faktörlerin çalışanların üretim miktarına etkileri incelenmiştir. Fiziksel koşullar istenilen düzeyde de olsa, istenmeyen düzeyde de olsa çalışan performansının arttığı gözlemlenmiştir. Araştırmalarını yoğunlaştıran bilim adamları, fiziksel faktörler dışındaki faktörleri tespit etme gayesiyle çalışanlar ile bir dizi mülakatlar gerçekleştirmiştir. Bu anlamda araştırmaların bulgularına göre maddi unsurlar gibi bazı fiziksel faktörler çalışan performansı üzerinde etkilidir, fakat üretimin kapasitesini fiziksel koşullar değil sosyal koşullar belirlemektedir. Bu bulgu yönetim düşüncesinde bir paradigma kırılmasına neden olmuştur. Etkinlik ve verimliliğin en önemli koşulu insan ve insan sosyal yönüdür bakış açısı kabul görmeye başlamıştır. Hawthorne Araştırmaları örgütsel davranışın tarihsel gelişimi bakımından kırılma noktalarından birisidir ve oldukça önemli bir gelişmedir. Neo klasik yönetim anlayışının doğmasına neden olan bu gelişmeden sonra insan ve insan davranışının önemi de ortaya çıkmıştır. Günümüzde ise rekabetin ve makro dinamiklerin etkisiyle şekillenen iş yaşamında insan bilgi ve değer yaratan en büyük unsurdur görüşü hâkimdir. Örgütsel davranışın tarihsel gelişiminin yönetim anlayışının tarihsel gelişimine paralel olduğu bilgisinin yanı sıra, özellikle Hawthorne araştırmalarından sonra Birleşik Krallık ve Amerika’da insanın sosyal-psikolojik yönüne ilişkin yapılan araştırmalara verilen fonlarda meydana gelen artışın, alanın gelişimine büyük katkılar sağladığını söylemek mümkündür (Uslu, 2019).
Örgütsel Davranışın Birey ve Örgüt Açısından Önemi
Bir örgütün temel kaynağı olan insan unsuru tüm örgütsel yapıların çalışma düzenini, biçimini, kültürünü, sosyal yaşamını ve temelini oluşturan dinamik ve sosyal varlıktır. Örgütler, içinde çalışan bireylerden oluşur. Bu nedenle birey, örgütsel davranışın merkezi bir elemanıdır ve ister tek başına, ister grup içinde olsun örgütün beklentilerine cevap veren veya dışsal çevreden etkilenerek örgütü etkileyen bir faktördür.
Örgütlerde kişilik değerlendirme, sadece işe alım aşaması ve insan davranışlarını daha iyi anlama hususlarında değil; bunlarla birlikte, kariyer yönetimi liderlik, müşteri ilişkileri yönetimi ve takım çalışması gibi birçok örgütsel aktivite bakımından da önemli bir konudur. Benzer şekilde kişiliğin, örgütsel başarıda kritik role sahip olan iş performansı, yaratıcılık, eğitimin başarısı, kariyer gelişimi ve liderlik etkinliği gibi önemli örgütsel çıktılarla bağlantılı olduğuna dair bulgulara ulaşılmıştır. Örgüt içinde meydana gelen gerginlik çatışmaların azaltılmasında, çalışanların kişilik özelliklerinin örgüt içindeki bireyler ile uyuşup uyuşmaması önemli bir husustur. Çünkü bireyin kişiliği iş çevresinden etkilendiği gibi aynı zamanda iş çevresini de etkileyebilir. Örneğin uyumsuz kişiliğe sahip bir birey, örgüt ortamını olumsuz etkileyebilir. Dolayısıyla kişiliğin insan ilişkilerindeki rolü de dikkate alınmalıdır. Kısacası birçok bireysel ve örgütsel süreçle ilişkili olduğu tespit edilen kişiliğin örgütsel ve bireysel performans açısından önemli bir konu olduğu aşikârdır. Bu bakımdan kişilik konusu, sadece işe alım sürecinde değil, örgütü ilgilendiren diğer alanlarda da ele alınması ve üzerinde bilimsel çalışmalar yapılması gereken bir alandır.
Makro çevre faktörlerinin değişim hızının artması örgütlerin sürdürülebilirliğini giderek zorlaştırmaktadır. Bu doğrultuda örgütler temel amaçlarını gerçekleştirebilmek ve sürdürülebilirliğini sağlamak için çeşitli strateji ve politikalar benimsemek zorundadırlar. Söz konusu strateji ve politikaların gerek belirlenebilmesinde gerekse uygulanabilmesinde örgütü oluşturan en temel birim olan insan faktörünün önemi her geçen gün artmaktadır. Örgütsel kaynakların etkin kullanılabilmesi için örgütlerin stratejik amaçlara ulaşmalarında kilit rol oynayan en önemli faktörlerden birisi, uygun personeli ihtiyaç duyulan pozisyona istihdam edebilmektir. Bu noktada çalışanların kişilik özelliklerinin değerlendirilmesi iş-işgören uyumunun sağlanmasında önemli rol oynamaktadır. Yapılan literatür incelemesinde çalışan ya da işgören adaylarının kişilik özelliklerinin değerlendirilmesinin örgüte etkin işe alım, çalışanların daha verimli yönetilebilmesi, örgüt içi ilişkilerin iyileşebilmesi, müşteri ilişkilerinde iyileşmeler gibi hususlarda önemli role sahip olduğu görülmektedir. Nihayet, örgütlerin ve araştırmacıların üzerinde durması önerilen hususlar aşağıda sıralanmıştır. Araştırma önerileri; Kişilik kavramının çevresel ve kalıtımsal faktörlerden ne derecede etkilendiğinin daha belirgin hale gelebilmesi için konuya ilişkin daha fazla bilimsel çalışmalara ihtiyaç duyulduğu, İşe alım aşamasında kişilik değerlendirme testlerinin ne derece etkin ve verimli olduğu, İşe alım ve terfi kararlarında kişilik özelliklerinin değerlendirilmesi hususunda nasıl daha etkin olunabileceği konularında daha fazla bilimsel araştırma yapılması gerekmektedir. Uygulama önerileri; Örgütlerin bünyelerinde kişilik değerlendirme sistemlerini kurmaları ya da örgüt büyüklüğüne göre söz konusu hizmetten dış kaynak kullanımı yolu ile yararlanılması, İşe alım ve terfi kararlarında pozisyonun gerektirdiği niteliklerden yola çıkılarak oluşturulan kriterlere uygun kişilik özelliklerinin tespit edilmesi ve adayların ilgili teste tabi tutulması, Orta ve üst kademe yöneticilerinin beşeri ilişkilerde daha etkin olabilmeleri ve görevlerini daha etkili bir şekilde yerine getirebilmeleri için kişilik konusu hakkında eğitim programlarının düzenlenmesi, Çalışanların örgüt içi çatışmalarda daha etkin olabilmeleri ve örgüt içi pozitif bir atmosfer oluşturabilmek için periyodik eğitim programlarına yer verilmesi (kişilik, empati, başkalarını anlama ve farklılıkları görebilme hususlarında) gibi hususlar örgütlerin uygulamalarına dahil edilebilir.
Sonuç olarak Örgütsel davranışın günümüz dünyasında gelişimini hızlı bir şekilde sağlarken sosyal ve kültürel değerlerimizin değiştirdiğini özellikle rekabet alışkanlığımıza yoğunlaştığımız, toplumsal ve örgütsel yaşamın, bireyi etkilediği bir dinamizme sahip olduğu kaçınılmazdır. Bu dinamizmin örgütlerin ve bireylerin sosyal birer varlık olduğunu birbirlerinin ayrılmaz bir bütün olduğunu ve insan unsurunun bu bütünün en önemli kaynağı olduğu görülmektedir.
Örgütler konusunda fikirler üreten bilim adamlarının da genel kabulüdür ki içinde insan unsurunun olmadığı hiçbir yapı veya organizasyon düşünülememektedir. Sonradan oluşturduğumuz tüm yapıların temel unsurudur insan. Kullandığımız teknolojiler, alt yapılar, mekanik aletler ne kadar etkin olursa olsun insan davranışlarından bağımsız işleyen bir örgüt düşünülemez. Zaten insan doğası gereği içinde bulunduğu yapıları kendi düşünce sistematiği içinde organize etmekte ve etkilemektedir. İşte bu etkileşimin doğal bir sonucudur örgüt yapılarının incelenmesi ve örgütsel davranış diye bir disiplin alanının oluşması. Tüm çerçevesini insan öğesine bağladığımız Örgütsel Davranış disiplini örgüt içinde çalışan insanlara yöneliktir. Örgütsel Davranış disiplininin amacı ise insan davranışlarını anlamak ve örgüt içindeki çalışanı daha etkin ve başarılı kılmaktır. Örgütsel Davranış disiplinin temel zihniyeti incelendiğinde ise açıkça görülecektir ki Örgütsel Davranış sadece yöneticilere yönelik bir disiplin değildir. Örgütsel Davranış genelde örgüt içinde çalışan herkes için geçerlidir.
Kaynakça
Uslu, O. (2019). Örgütsel Davranış Ders Notları.
Güven, E. (2017). Örgütsel Davranış Ödev Notları.
https://alonot.com/orgutsel-davranis-ozet-ders-notlari/
http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423904889.pdf
www.ilhanuysal.com › ders_notlari › isg › orgutsel_davranis Uysal, İ. (2017).
Mutluluğun Temel Kaynağı – Şükretmek – Düşünce Gücü
Şükretmek, olumlu düşüncenin temelini oluşturan en önemli kişisel eğilimdir. Bu nedenle düşüce gücünün bireyin lehine işletilmesi açısından şükran eğilimi önemli rol oynamaktadır.
Şükretmek elimizdeki ile mutlu olmayı, mutluluk durumu ise, elimizdekinden daha fazlasına ulaşmamız için gerekli yaşam motivasyonunun kaynağıdır. Bir diğer deyişle şükretmek; mutluluğun ve başarının kaynağıdır.
Pozitif Düşüncenin Kaynağı: Şükretmek
Pozitif düşünce eğilimi, dünyaya bakış açısıdır. İçinde bulunulan duruma, elimizde olan imkanlara, etrafımızda gerçekleşen olgulara bakış açımızdır kısacası.
Bakış açısı; bireyin zihin haritasının ona sunduğu şablonlar sonucu ortaya çıkan “algı” ile değerlendirmedir.
Örneğin; bir amaca ulaşmak için deney yapan X kişisi ile Y kişisi arasında algı farklılığını ve bu algı farklılığının yönledirdiği olası sonuçları değerlendirelim.
X’in bilinçaltı şablonları ilgili varsayımları içermektedir;
Başarı bir süreçtir
Elimde olanlar için şükrediyorum
Kaynaklarım için şükrediyorum
Ulaştığım her adım merdivenin bir basamağıdır, her basamak için şükrediyorum
Y’nin bilinçaltı şablonları ilgili varsayımları içermektedir;
Başarı sadece sonuçtan oluşmaktadır
Başarı ile Başarısızlık arası bir şey yoktur
Sonuca ulaşmadan hiç bir adım beni tatmin edemez
Düşünce Gücü ile Ulaşılan Sonuçlar
X ve Y bireyleri birbirinden habersiz, aynı amaç doğrultusunda deneylere başlamaktadır. Amaca ulaşılması, düşündüklerinden daha fazla zaman ve deney yapmaları gerektiğini çok geçmeden anlamaktadırlar. Her iki birey de, 28. Deneye gelmişler ve daha sonuç elde edememişlerdir.
X ve Y bireylerinin geldikleri noktada, psikolojik eğilimleri:
X: 28 deney yaptığını, elde ettiği her olumsuz sonucun, onu başarılı sonuca ulaştırmasına yakınlaştırdığını, ziraa 28 farklı deneyin ona başarılı sonuç için yanlış olduğu bilgisini verdiğini, bir diğer deyişle yaptığı her deneyin, olumsuz da olsa, esas amacı için ona bilgi sermayesi arz ettiği düşünce eğilimindedir.
Söz konusu düşünce eğilimi X bireyin psikolojik eğilimini olumlu anlamda etkilemektedir. Ziraa, X, şuanki elde ettiği bilgi sermayayesinin onun için bir fayda olduğu yönünde bir algı oluşturmakta ve buna karşın katlandığı külfetin (28 deney yapmak) ise edinilen faydaya değdiği yönünde algı eğilimini sağlamaktadır.
Sonuç olarak; X’in bilinçaltı zihin haritası, fayda/maliyet algısını mutluluk ve motivasyon lehinde etkilemiş, geldiği noktaya şükretmesini sağlamış ve başladığı işin devamını getirme eğilimini oluşturmuştur.
X başladığı işi motiveli ve etkin bir şekilde sürdürmeye devam etmiştir.
Y’nin geldiği noktada ise, Y külfetine katlandığı deneylerin karşılığında, hiç bir fayda elde edemediği algısına kapılmış. Bunun sonucu olarak, psikolojik; eğilimi üzüntü ve motivasyonsuzluğa doğru kaymıştır. Çalışmalarındaki motivasyonun azalması ile birlikte, işindeki verimliliği ve etkinliği azaltmıştır.
Y geldiği noktayı değersiz algılayıp, elindeki ile şükretmeyi tercih etmemektedir.
138. Deney
X 28. Deneyden sonra şükretme eğilimini, dolayısıyla pozitif düşünme yeteneğini kullanmaya devam ederek, başarıya giden yolun en az başarının kendisi kadar önemli, yani süreç ile mutlu olabilmenin önemini 138. Deney sonunda daha iyi anlamıştır. Ziraa 138. Deney, X’in sonuca ulaşmasını ve bilim dünyasına çok önemli bulgular arz etmesini sağlamıştır.
Sadece elindekiler ile şükretmesini bilmekle başlayan serüven, amaca yönelik gerçekleşen olgulara fayda lehinde algının oluşumunu tetiklemiş ve sonuç olarak daha fazlasına ulaşılmasını sağlamıştır.
Peki X başarıya ulaşamasaydı ne olacaktı?
X’ başarı yolunda giden, mutluluk eğilimi yüksek, dolayısıyla mutlu bir kişi olarak yaşamaya devam edecektir, bu ise ona gene başka başarılar için kapı açacaktı. Zira burada önemli olan, spesifik bir deneyde başarılı olmaktadan ziyade, bir hayat felsefesinin, bir bireyi hayatı boyunca farklı alanlarda başarılı olma olasılığını arttırdığı gerçeğidir. Buna ister hayat felsefesi, istersek prensip ya da kuantum düşünce sanatı diyelim; bilinçaltı şükran eğilimi, bireyin başarılı ve mutlu olma olasılığını arttıran temel kaynaktır.
Y’ye ne oldu?
Y, 28. Deneyden sonra fayda/maliyet bilinçaltı algısında demotivasyon lehinde oluşan değişim ile birlikte, psikolojik üzüntü hali ve işinde verimsizlik baş göstermiştir. Y, 42. Deneyden sonra başladığı işi bırakmıştır. Yeni bir işe başlamış, fakat orada da mutlu olamamıştır, ziraa bilinçaltı şablonu onun hiç bir zaman, amaca giden süreçte mutlu ve motive olmasına kaynak olamamıştır.
İşte başarı ile mutluk arasında olan ilişkinin, bilinçaltı zihin haritasında farklı kodlanan iki bireyin farklı sonuçlarıdır yukardaki örnekler.
Başarı mutluluk getirir, fakat mutlu olmasını bilemeyen birey başarılı olamaz.
Şükretmek; pozitif düşünce sanatıdır; pozitif düşünebilme yeteneği bilinçaltı söylem kalıplarıda yatmaktadır, pozitif düşünce mutluluğun, yaşam motivasyonunun, dolayısıyla başarının temel kaynağıdır. Önemli olan şükredebilmeyi sağlayan bilinçaltı zihin yapısına sahip olmaktır, gerisi kendiliğinden gelecektir.
“Basketbol hayatım boyunca yaklaşık 9000 şut kaçırdım. Neredeyse 300 maç kaybettim. 26 defa son şut denedim ve kaçırdım. Hayatımda defalarca kez denedim ve başarısız oldu. İşte bunun için bu kadar başarılıyım.” Micheal Jordan
Bakın aşağıda hangi şükretme nedeninizi bulacaksınız:
Var olduğum için şükürler olsun
Rüzgara, yağmura, güneşe, bana yaşadığımı hatırlatan herşey için şükürler olsun
Ağlayabildiğim ve gülebildiğim için şükürler olsun
Kusursuz bir beden ile donatılmış, ruhsal bir varlık olduğum için şükürler olsun.
Farkettiğim ve etmediğim tüm yeteneklerim için şükürler olsun.
Ölümle Yaşam Arası Kaç Saat?
Son günlerde etrafımda bir şekilde yer alan kişilerden ortak duyduğum soru: Nasıl bu kadar pozitifsin? Sabah sabah nasıl bu kadar enerji dolu olabiliyorsun?
Çok zor olduğunu sanmıyorum, inanın. Amacım Polyannacılık yapmak ya da sanki hayatımda her şey on numara beş yıldızmış gibi nasihat vermek değil. Sadece hissettiklerim…
Şükrediyorum… ve şükretme becerisinin yaradan tarafından insana sunulmuş en güzel ayrıcalık olduğuna inanıyorum. Şükretmek ve şükredebilmeyi bilmek. İyi ama nedir bu şükretmek?
Bir gün bir psikologun konuşmasını dinledim ve en çok ne için şükrettiğimin adını onu dinlerken koydum: Her sabah gözümü açtığımda, uyanabildiğim için şükrediyorum ki bu en önemlisi. Hayır hayır bu fazla optimist olmak değil, gerçekten bazı kişiler dün gece uyudu ve bu sabah uyanamadı diyebiliyorum. Gerçekten bunu yaşadım, uyuyup da uyanamayan bir insan gördüm.
İşe gidebildiğimde şükrediyorum. Çünkü her yıl türlü türlü kurumların açıkladığı işsizlik rakamlarını biliyorum ve o yüzdeliklerin içinde olmadığım için kendimi şanslı görüyorum.
Bir noktadan diğerine yürüyebiliyorum. Buna da şükrediyorum. Çünkü yürüyemeyen insanlar tanıyorum ve daha da önemlisi bunun ne demek olduğunu geçmişte hissetmiş olduğum kısa da olsa bir dönem var. Tüm organlarımın bana hizmet ettiğini görmek şahane bir şey.
O gün sevdiklerimin sesini duyabildiysem şükrediyorum. Demek ki hayatımdan sevdiğim insanlar eksilmemiş, onlar yaşıyor ve ihtiyacım olduğunda bir telefon, bir mesaj, bir kahvelik uzağımdalar. Şükrediyorum ve onlar iyi ki var.
Ay sonu maaşımı alınca şükrediyorum. Çünkü gerçekten bu ülkede maalesef asgari ücret ile 4 kişilik bir aileyi geçindirmeye çalışan insanlar var. Hem de 4 kişilik ailenin temel ihtiyaçları asgari ücretin üzerindeyken…
Düşünebiliyorum, kendi kararlarımı kendim alabiliyorum. Buna yetecek kadar akli melekelerim sağlam. Bunun için de şükrediyorum. Çünkü hayatını bir başka insana, bir başka kadına veya erkeğe endekslemiş insanlar görüyorum, kendi hayatları üzerinde hiçbir yetkisi olmayan. Onlara üzülüyorum…
Hayatımda hiç mi kötü bir şey yok? Elbette var. Ama ben uyumadan önce iyi dediğim şeyleri düşünüyorum, kötü dediklerimi düşünüyorum ve terazinin ağır gelen kefesini hissediyorum. Hiç mi kötüler ağır basmıyor diyecek olursanız, bazen bastığı oluyor ama o zaman da kanaat notumu kullanıyor ve iyilere odaklanıyorum.
Aslında hayat o kadar da uzun değil, insan ömrü ortalama 65 yıl derlerdi ve ben 65 yılın tüm güzellikleri yaşamaya yetmeyeceğini; bununla beraber kötü şeyleri düşünecek ve hayat enerjimi soldurmaya yetecek kadar uzun olduğunu düşünmüyorum.
Sabah çıktığım eve geri dönememe ihtimalini hiç aklımdan çıkarmıyorum mesela. O nedenle an’a odaklanıyor ve güzellikleri hissetmek istiyorum. Belki de o 65 yılı tamamlayamayacağım? Belki de bu güzellikleri tekrar yaşama ve hissetme fırsatım olmayacak. Ne bileyim?
Tüm bunlar hayatımda iken, her şey kötü, bütün olumsuzluklar beni buluyor demeye utanıyorum! Hayatımda bu kadar güzel şeyler varken kötülüklere odaklanmaya, her şey berbat gidiyor demeye utanıyorum!
Her an yaşamın sonlanabilme ihtimalini düşünüyorum sıkça ve bu düşünce ile enerji depoluyor, iyi hissetmeye odaklanıyorum.
Ya siz hiç düşündünüz mü?
Ölümle yaşam arası kaç saat?
Kim bilir belki de bazen sadece bir dakika…
Yazan: Ümmühan BALLI
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Geçen yine gösterişli boş bir zaman buldum yine mağduriyetimi yoksunluğunu eksikliğini ve malum yaşananları degerlendirmek adına yaptım tekr...

-
T.C. SAKARYA ÜNİVERSİTESİ İŞLETME ENSTİTÜSÜ LOJİSTİK ve TEDERİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ...
-
ALGİDA TARİHÇE Dünyanın önde gelen dondurma markalarından birisi olan Algida, 1930 yılında kurulan Unilever firmasına aittir. Hollanda kö...